“Toplumun bilgiyi kendi yapısına paralel bir serbestiyle sentezleyebilmesine sosyal medya demek, atmosfere “sosyal oksijen tüpü” demeye benziyor. Hâlbuki en başından beri bilgi bizzat toplum tarafından üretilen, topluma ait, haliyle toplumun da en ham haliyle tüketmeye sonuna kadar hakkı olduğu bir meta iken, bir takım “seçilmiş” mecraların tekeline geçip o filtreden sunulmaya başlanması saçmaydı. Yemeklerin sadece restoranlarca yapılıp bize sunulması gibiydi. Şimdi yemeği istediğimiz gibi yapabildiğimiz gibi, onu da istediğimizle istediğimiz gibi paylaşabildiğimizi gördük. Bu sürecin tersten işlemiş olmasını garip buluyorsam da düzeliyor olmasına şahit olmaktan gayet memnunum.”
2010 yılında “Neden Ekşi Sözlük’te yazdığıma dair” bir haber dosyası sorusuna, sitenin kurucusu Sedat Kapanoğlu’nun (sözlükteki adıyla ssg) sosyal medya başlığına yazdığı yukarıdaki tanımla giriş yapmıştım. Son cümle olarak da “Ben burayı Türkiye’nin en büyük gazetesi olarak gördüğüm için fırsat buldukça yazmaya devam edeceğim.” demiştim.
O yıllarda Twitter Türkiye’de pek popüler değildi. Sadece, online sözlüklerde yazan bazı yazarlar, Twitter’da kendi aralarında makara yapıyorlardı. Yeni kurulmuş olan fotoğraf paylaşım sitesi Instagram’ı ise Türkiye’de kullananların olduğunu bile zannetmiyorum. Gittiğiniz yerlerden konum bildirdiğiniz Foursquare için de durum İnstagram’dan farklı değildi. Kullanan yoktu. En azından benim çevremde kimse kullanmıyordu.
Sonra akıllı telefon ve tablet devrimi oldu. Bu cihazlar toplumun önemli bir kesiminin biraz paraya kıyarak alabilecekleri fiyatlara indi. Mobil operatörler, uygun fiyatlarla, cep telefonları için internet paketleri sunmaya başladılar. Türkiye ve dünyadaki bazı toplumsal olaylarda aktif olarak Twitter’ın kullanılması da tabiri caizse Twitter’ın “halka inmesine” sebep oldu. Bu noktadan sonra, toplumun zıt kutupları arasında sosyal medyada üstün olabilme savaşları başladı. Geldiğimiz noktanın fotoğrafını çekmeye ise hiç gerek yok. Eğer az çok aktif bir Twitter kullanıcısıysanız tüm sosyal medya alanlarının gün gün gelişimini çok rahatlıkla görüyorsunuz demektir.
Artık gazete yazarlarından çok okunan sosyal medya kullanıcıları var. Cumhurbaşkanı ve başbakanla görüşenler, bazı toplumsal olaylarda görüşlerine başvurulanlar, sosyal medyadan geleneksel medyaya transfer olanlar, haber programlarına konuk olanlar vs…
Konu sosyal medya olunca uzun bir girizgahtan sonra yazının konusuna ancak gelebildik. Bugün herkesin elinde bir akıllı telefon varken sosyal medyada ne yapmalı, nelerden uzak durmalıyız?
Tweet At, Tweet Çalma
Eğer iyi bir Twitter kullanıcısı olmak istiyorsan bildiğin konular ile ilgili tweetler at. Bu çok basit bir cümle gibi gelebilir ama değil. Bugün sosyal medyada bir gürültü kirliliği hakim. Neredeyse herkes, her konunun uzmanı. Oysa takip edilen ve ciddiye alınan hesapların hepsi nitelikli ve dürüst yazanlar. Bir diğer hastalık ise tweet çalmak. Eğer bir tweeti çok beğendiysen Retweet et. Tweet çalmak, kısa vadede birkaç takipçi kazandırsa bile uzun vadede ciddiyeti öldüren bir durumdur.
İroni Yap, Yalan Söyleme
Sosyal medyanın dili ironik bir dildir. Bu dile bir nebze olsun uyum sağlayamayanların bu mecralarda kalıcı olabilmesi zordur. Fakat burada ortaya çıkan bir durum var; ironik olayım derken yalancı olmak. Yalan söylemek, sosyal medyada da caiz değildir.
Daha da tehlikelisi “trollük yapayım” “komiklik yapayım” derken itikadi anlamda sıkıntılar doğuracak sözler sarfetmektir. Üzülerek belirtmeliyim ki bu durum da artık azımsanmayacak şekilde karşıma çıkmaktadır.
Check-İn Yap, Çekim Yapma
Sosyal medyada en önemli furyalardan birisi de gittiği yerden, yediği yemekten, içtiği içecekten görüntüler paylaşmak. Tam burada bir âlimin sözlerini hatırlatmakta fayda var. Bahsettiğim âlim, talebelerine, vitrinlerde sergilenerek satılan yiyeceklerden satın alıp yememelerini öğütlermiş. Sebep olarak da bunlarda herkesin göz hakkının olduğunu ve bu yiyeceklerin, bu yüzden, kalbin temizlik ve saflığını bozacağını gösterirmiş. Derin bir incelik.
Bugün sosyal medya, lüks mekânlar ve lüks yiyeceklerin fotolarından geçilmiyor. Fotoğraf çeken ve yayınlayan kişi, “bu yiyeceklere herkes ulaşabiliyor mu,” diye düşünmüyor. “Bu fotoğrafa bakan akşam yemeğini parasızlıktan yiyememiş bir öğrenci ne hisseder,” diye düşünmüyor. Emzikli kadınları, hamile kadınları düşünmüyor. Fotoğrafın ve paylaşmanın büyüsüne kapılmış gibi paylaşıyor da paylaşıyor.
Mahremiyeti Koru, Mahreme Saygılı Ol
Söz paylaşımdan açılmışken bir noktaya değinmemek olmaz. Yaz aylarında yaşadığımız Taksim Gezi Parkı olayları herkesin malumudur. Bu olaylar sırasında “profilinde başörtülü kız resmi olan” onlarca hesap ortaya çıktı. Bu hesaplardan sürekli olarak dindarları eleştiren yazılar yazıldı. Sonradan ortaya çıktı ki bu hesapların neredeyse hepsi sahte. Profil resimleri de sosyal mecralarda paylaşılan fotoğraflardan oluşuyor. Yani sizin masum bir niyetle yüklediğiniz fotoğraf kötü niyetli kişilerin elinde bir silaha dönüşüyor.
Bu fotoğraflar sadece Twitter’da kullanılmıyor elbette. Öyle sitelerde, öyle profillerde kullanıldığını okuyor ve duyuyorum ki insanın gerçekten kanı donuyor.
Özetlemek gerekirse –klasik bir tabirle- sosyal medya bıçak gibidir. Elma soymak gibi yararlı işler için de kullanabilirsiniz, cinayet işlemek gibi korkunç bir iş için de. Bu tamamen sizin kullanım biçiminiz ve sosyal medya mecralarında insanlarla etkileşiminiz ile ilgili.