Yapay zekaya sahip makineler doğru insanın fiziki işlerini hızlı, daha doğru ve tutarlı bir şekilde yapar, ancak sezgiye, duyguya ve kültüre sahip değildirler. İnsanı insan yapan da bu özellikleridir. Makinelere bunlar yüklense de makineler motomot bu özelliklere sahip olacaktır.
Kademeli olarak gerçekleşen Coğrafi Keşifler, Rönesans, Fransız İhtilâli, Reform sonrası Sanayi Devrimi ile hızlanan insanın bedensel işlerini makinelerin yapma yarışı endüstri 4.0 ile birlikte insanların duygusal ve sezgisel işlerine de talip olmuştur. Robotların yaşamımıza girmesi, yapay zekanın, robotların, makinelerin insanın fiziki işlerini yapması ve yerini alması bir çok sektörde gerçekleşti. Ancak duygusal, sezgisel, kültürel tarafı hâlâ belirsizliğini koruyor. Yapay zeka makinelere duygusal ve sezgisel bir takım özellikler verse de bunlar verilmiş olmak için verilen, kültürel, sosyal, toplumsal açıdan bir mana ifade etmeyen taklitlerden öte geçemeyecektir.
Yapay zeka, insanların nasıl davrandığını, hissettiğini, konuştuğunu ve karar verdiğini taklit ediyor. Alan Turing
Dünyanın en iyi satranç oyuncularından Garry Kasparov, 1997’de IBM’in “Deep Blue” adlı süper bilgisayar programına karşı satranç oyununu kaybetmesi insanlığın yapay zeka karşısında yenilgisi olarak ad edildi. Ancak bu bir yenilgi mi yoksa insanoğlu için yeni bir başlangıç mıydı bilemiyoruz. Bildiğimiz birşey var. İster fiziki ister duygusal makinelerin her zaman insanlığı taklit edeceği gerçeği. Bu gerçekliği fark eder makinelerle dayanışma ve iş birliği içinde insanlığın hizmetine kullanırsak ne ala. Peki ya taklit etmeyip yerine geçirmeye kalkılırsa;
İnsanların beyni, ruhu, bedeni, duyguları, hisleri makinelerden insanlara insanlardan makinelere aktarılmaya çalışılıyor. Burada önemli olan yapay zeka ile neyi niyetliyoruz. İnsana ve insanlığa fayda sağlayıp hizmet etmiyorsa insanların yerine geçmesinin hiçbir manası anlamı kalmıyor.
O zaman insanlığa hizmet etmeyen araç değil amaç haline gelen işbirliği ve dayanışmanın olmadığı huzur, düzen ve kamunun bozulduğu bir süreç başlayabilir. Her şeyden önemlisi tüm din, inanç, öğreti ve değerlerde insanı en üstün ve değerli tutan bir düzenin bozulmasının yol açabileceği sorunlar hayal bile edilemeyebilir. Zira insanoğlu maddeleşmenin yol açtığı, iklim bozuklukları, buzulların erimesi, ormanların yok olması, doğanın korunmaması, doğal yaşama ve hayvanlara verdiği zararı misliyle görüyor. Manasını kaybetmenin acısı çok daha yıkıcı olacaktır.